GİRİŞ
Bilirkişinin oy ve görüşünün1
1 Burada “oy” sözcüğü ile bilirkişilerin bir heyet hâlinde görev yapmaları ihtimaline işaret edilmektedir. Nitekim, aşağıda da ayrıca görüleceği üzere, heyetteki çoğunluk ile aynı sonuca ulaş(a)mayan bilirkişi, karşı oyunu mevcut rapora şerh düşebileceği gibi, bunu ayrı bir raporla da kendisini görevlendiren mercie, yani mahkemeye veya savcılık makamına sunabilir. hükme esas alınabilmesi her şeyden önce bu görüşün belli bazı özellikleri taşıması, belli şartlara uygun olarak hazırlanması ve sunulmasına bağlıdır. Bu sebeple ilk olarak oy ve görüşün sözlü olarak sunulabileceği haller bunu takiben bilirkişi raporunun taşıması gereken tüm bu özellikler üzerinde durmamız gerekir.
Bunu takiben bilirkişi raporunun mahkemeye teslimi ve değerlendirilmesi hakkında açıklamalarda bulunacağız. Bu aşamada özel olarak ele alacağımız konular, bilirkişinin mahkemede dinlenilmesi, tarafların bilirkişi görüşüne itirazı, bilirkişinin oy ve görüşünün hükme esas almaya elverişli olmaması durumunda ek rapor alınması yahut yeniden bilirkişi incelemesine başvurulması ve nihayet, bilirkişinin oy ve görüşünün hangi hususların varlığı hâlinde hükme esas alınabileceğidir.
A. OY VE GÖRÜŞÜN SUNULMASI
Bilirkişinin görüşünü kendisini görevlendiren mercie ne şekilde sunacağı konusunda, en azından meselenin Kanunlarda düzenleniş biçimi karşısında, ilk bakışta hukuk yargısı ile ceza muhakemesi arasında bazı farklılıklar bulunduğunu söylemek mümkündür.
Nitekim HMK m.279/1 hükmü uyarınca, mahkeme, bilirkişinin oy ve görüşünü yazılı veya sözlü olarak bildirmesine karar verir. Buna karşılık konuyu ceza muhakemesi bakımından ele alan CMK m.67 hükmü, esasen görüşün bir rapor hâlinde mahkemeye teslim edileceğine vurgu yapmaktadır.
Ancak ceza mahkemesi de bilirkişinin duruşmada dinlenilmesine veya talep halinde açıklamalarda bulunmak üzere duruşmaya davetine her zaman karar verebilmektedir (bkz. CMK m.68/1).
Ne olursa olsun, gerek hukuk yargısı gerek ceza muhakemesinde bilirkişinin oy ve görüşünü sözlü olarak sunması istisnai olup uygulamada bilirkişiden görüşünü kural olarak yazılı şekilde, yani bir rapor hâlinde sunması beklenmektedir.
Bu konuda bkz. Toraman, Bilirkişi İncelemesi, s.594 vd. Bu yapı içerisinde bilirkişinin sözlü açıklamada (beyanda) bulunması çoğu kez, oy ve görüşünü içeren raporu mahkemeye sunduktan sonra kendisine yöneltilecek sorular çerçevesinde, sunulan raporun izahı bakımından anlam taşıyacaktır. Aşağıda da meseleyi ele alırken ilk olarak bu oy ve görüşün sözlü olarak sunulmasına değindikten sonra bilirkişi raporunun ne şekilde sunulması gerektiğini farklı ihtimaller ve uygulamadaki beklentiler çerçevesinde ele almamız uygun olacaktır.
I.- Oy ve görüşün sözlü olarak sunulması
Oy ve görüşün sözlü olarak sunulması esasen iki bakımdan ele alınmalıdır:
Bu başlık altında ele alacağımız konu, bilirkişi görüşünün sözlü olarak sunulmasının uygulamada hangi hâllerde işlevsel olduğu ile bunun usulüdür. Öte yandan gerek hukuk gerek ceza muhakemesinde, bilirkişi raporunu mahkemeye teslim ettikten sonra, ilgililerden birinin talebi üzerine veya bilirkişiyi görevlendiren mercii tarafından re’sen bilirkişinin duruşmaya davet edilmesi, duruşmada dinlenilmesi ve kendisine soru yöneltilmesi de pekâlâ mümkündür. Meselenin bu yönünü aşağıda ayrı bir başlık altında ele almaktayız, Bkz. aşa. §4, B, II’de yeralan açıklamalar. .
Gerek hukuk yargısı gerek ceza muhakemesinde kural, bilirkişi görüşünün yazılı şekilde, bir bilirkişi raporunun hazırlanması suretiyle sunulmasıdır.
Oy ve görüşün sözlü sunulabileceği durumlar genel olarak aşağıdaki gibidir.
Bkz. Toraman, Bilirkişi İncelemesi, s.591 vd.; Bettex, s.103.:
Maddi meselenin, özel ve teknik bilgiyi gerektirmekle birlikte basit olması, ihtiyaç duyulan açıklamanın kısa, not almanın kolay olması,
Bilirkişi incelemesinin konusunun, maddi meselenin tespit veya değerlendirilmesinden çok, soyut bir uzmanlık bilgisinin mahkemeye aktarılmasından ibaret olması,
Bir keşif icrası sırasında, bilirkişiden yardım alınması,
Ceza muhakemesi özelinde esas olan oy ve görüşün yazılı şekilde sunulması olsa da, hemen görüş verilmesi mümkün olan işlerde, bilirkişinin sözlü açıklamalarıyla yetinilebilir. Bkz. Öntan, s.148, 149 (özellikle dn.605). .
Bilirkişi sıfatıyla görevlendirilen bir kişinin yukarıda saydığımız ihtimaller dairesinde görüşünü sözlü şekilde sunması her zaman mümkündür. Bununla birlikte belirtmek gerekir ki, uygulamada bilirkişinin görüşünün sözlü şekilde alınmasına genellikle bir keşif icrası sırasında rastlanılır.
Ne olursa olsun, bilirkişi görüşünün sözlü şekilde sunulması usulü, onun nerede alındığına göre farklılık arz etmemektedir. Bu konuda temel olarak HMK m.279/3 hükmünün dikkate alınması uygun olur (ayrıca bkz. CMK m.84/1). Buna göre; mahkeme bilirkişinin oy ve görüşünü sözlü olarak açıklamasına karar verirse, bilirkişinin açıklamaları tutanağa geçirilir ve tutanağın altına bilirkişinin de imzası alınır. Kurul hâlinde görevlendirme söz konusu ise bilirkişilerin bilgilerine başvurulan hususu hemen aralarında müzakere etmelerine imkân tanınır ve müzakere sonucunda açıklanan oy ve görüş, tutanakla tespit edilip, tutanağın altı, bilirkişilere imza ettirilir.
Bu konuda bilirkişilerin dikkat etmesi gereken mesele şudur: Sözlü görüş ister duruşmada ister keşif sırasında verilsin, bu görüşün yer aldığı tutanak bilirkişi tarafından imza edildiği anda, artık bilirkişi raporu hükmünde olacak ve o şekilde değerlendirilecektir.
II. Oy ve görüşün yazılı olarak sunulması
1. Genel Olarak
Başta da belirttiğimiz gibi gerek hukuk gerek ceza muhakemesinde asıl olan bilirkişinin oy ve görüşünün yazılı şekilde, yani rapor hâlinde sunulmasıdır. Bilirkişi raporunun bilirkişiyi görevlendiren merci tarafından dikkate alınabilmesi için, üç hususun bir arada bulunması gerekir. Bilirkişi görüşü Türk hukuk öğretisinde başta Yılmaz tarafından işaret edildiği gibi:
eksiksiz,
anlaşılır,
inandırıcı olmalıdır,
6 Bkz. Yılmaz, Ejder, “Uygulamada Bilirkişilik ve Bilirkişi Raporları”, Mali Hukuk,1996, s.12-31; Toraman, Bilirkişi İncelemesi, s.593 vd. Ayrıca bkz. Bettex, s.176; Guyaz, Alexandre, “Le rôle de l’expert médical du point de vue de l’avocat/ IV.-VII”, La preuve en droit de la responsabilité civile, Zurich2011, s.136 – 150, s.142.. 220
Bilirkişi raporu bir adli yazı niteliğindedir.
Bilirkişi raporunun taşıması gereken bu niteliklerle onun hem şekli özelliklerini hem içeriğini anlamamız gerekir. Elbette, bilirkişinin oy ve görüşünü yazılı şekilde sunması hâlinde, esas önemli olan, bilirkişi raporunun esası, yani içeriğidir.
Bu yönde bir İsviçre Federal Mahkemesi Kararı için bkz. ATF 9C_359/2009 cons.4.2. ATF 9C_603/2009 cons.3.1 (Guyaz, s.141, dn.96’dan naklen). .
Ne olursa olsun bilirkişi, kendisine yöneltilen soruların tümünü yanıtlamalıdır. Rehber İlke ve Standartlar m.7 hükmünde de açık şekilde işaret edildiği üzere:
Bilirkişi, incelemesini yaparken hak ve adaletin gerçekleşmesinde hâkime yardımcı olacağından, bu sorumluluk bilinciyle azami dikkat ve özen göstererek kendisine sorulan tüm sorulara cevap verecek biçimde raporunu hazırlamalıdır.
Soruların bazılarının cevapsız bırakılması, bazı hâllerde bilirkişiden ek görüş istenmesini, bazı hâllerde ise yeniden bilirkişi incelemesine başvurulmasını gerektirebilir.
Elbette bu raporun içeriğinin gerektiği şekilde değerlendirilebilmesi, onun hükme esas alınıp alınamayacağına karar verilmesi, nihayetinde gerek bilirkişinin kendisinin gerek ortaya koyduğu çalışmanın niteliğinin anlaşılabilmesi, raporun çeşitli şekil kurallarına uygun şekilde kaleme alınmasına bağlıdır. Ayrıca bkz. Yılmaz, Uygulamada Bilirkişilik, s.26; Toraman, Bilirkişi İncelemesi, s.593. .
Bilirkişi raporu belli bazı şekli koşulları taşımalıdır. Ancak, asıl olan, bilirkişi raporunun içeriğidir.
Takip eden başlıklar altında ilk olarak, raporda kullanılması gereken dil, üslup ve yazım usulü üzerinde duracağız. Bunu takiben, bir bilirkişi raporunda bulunması gereken başlıklar ve bunların altında yer alması gereken hususlar hakkında açıklamalarda bulunacağız.
2. Raporda Kullanılması Gereken Dil, Üslûp ve Yazım Biçimi
Bilirkişi raporu bir adli yazıdır. Bkz. Yılmaz, Uygulamada Bilirkişilik, s.26. . Tüm adlî yazılar belli şekilde, belli kurallara uyulması suretiyle kaleme alınmalıdır.
Geniş bilgi için bkz. Yılmaz, Ejder, Adli Yazı ve Yazışma Usulleri, 4.Bası,Ankara 2014,Giriş Kısmı, ayrıca bkz. s.167..
Bilirkişi raporları da yargılamada taşıdıkları önem gereği bu kurallardan bağımsız düşünülmez.
En genel geçer tarifiyle, bir bilirkişi raporu tam, kısa, açık ve (işin niteliğine uygun) uygun (münasip) bir dille kaleme alınmalıdır. Rehber İlke ve Standartlar m.22 hükmünde mesele şu şekilde açıklanmıştır. Buna göre, bilirkişi raporunda yer alan gereksiz ayrıntılar işin özünün gözden kaçırılmasına neden olacağı gibi ortaya konulan görüşlerin anlaşılırlığını ve raporun denetimini de zorlaştırır. Bu nedenle, bilirkişi, raporunu kısa, öz ve açık bir şekilde hazırlamaya özen göstermelidir.
Raporun tamlığı sorulan tüm soruların eksiksiz şekilde yanıtlanmış olduğu anlamına gelir.
Raporun kısa ve öz olması onun gereksiz açıklamalardan vareste olması biçiminde anlaşılmalıdır. Öte yandan bilirkişinin, tarafların uyuşmazlık konusu mesele hakkındaki iddia ve savunmalarına özet şekilde yer vermek gibi bir görevi yoktur.
Uygulamada bilirkişiler bazen dosyanın tümünde bazen de görevlendirildiği konuyla sınırlı olarak tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarının bir özetini çıkarmakta ve durum hem kendisi için hem raporu değerlendirecek hâkim veya Cumhuriyet savcısı için bir kolaylık olarak görülmektedir.
Ancak önemle belirtmek gerekir ki, bilirkişinin görev alanı genelde kendi bilgi ve uzmanlık alanı, özelde ise sorulan sorular ile sınırlıdır. Bilirkişi, kendisine verilen görev ve yetkinin dışına çıkamaz. Kendisini görevlendiren mercii talep etse dahi, iddia ve savunmaları inceleyerek her ne nedenle olursa olsun bunlarla ilgili yorumda bulunamaz. İddia ve savunmayı yorumlayacak ve değerlendirecek olan görevlendirmeyi yapan merciin kendisidir (Bkz. Rehber İlke ve Standartlar m.10).
Raporun açık olması, tereddüt içeren ifadelere yer verilmemesi anlamına gelir. Ortada bir olgunun (vakıanın) gerçekleştiği yönünde bir iddia vardır; bu olgu ya iddia edilen şekilde gerçekleşmiş ya da gerçekleşmemiştir. Elbette, bilirkişi elindeki imkânlarla açık bir sonuca ulaşamamışsa, dürüst davranma ödevi çerçevesinde bunu raporunda bildirmek zorundadır. Hukuk ve ceza yargısı özelinde bkz. ve karş. Toraman, Bilirkişi İncelemesi, s.600, 601; Öntan, s.149, 150..
Bilirkişinin raporda kullandığı dil ve üsluba özel bir önem göstermesi gerekir. Bilirkişi yahut bilirkişi heyeti, raporu kaleme alırken, meselenin teknik içeriği bir tarafa, basit ve o teknik konuda bilgi sahibi olmayan orta düzey zekâya sahip bir kişinin anlayabileceği düzeyde, anlaşılır bir dil kullanmalıdır.
Sunulan raporu okuyup değerlendirecek olanlar, gerekirse bu raporu hükmüne esas alacak hâkim (veya mahkeme), iddianamesine veya takipsizlik kararına dayanak yapacak Cumhuriyet savcısı, rapora dair beyanda bulunacak olan veya buna itiraz edecek olan hukuk davasının tarafları, ceza davasının ilgilileri ile bunların kanunî veya iradi temsilcileridir (vekilleridir). Sayılan kişiler, kural olarak, bilirkişi incelemesinin konusunu oluşturan teknik konunun uzmanı değildirler.
Bilirkişi teknik ve soyut kavramları, ilgililerin anlayabileceği şekilde somutlaştırmalıdır.
Raporun içeriğinin muhataplarınca tam olarak anlaşılmaması, raporun hükme ve denetime elverişli olmadığı anlamına gelir. Bu yüzden bilirkişi, salt bu sebeple bir ek rapor hazırlamak durumunda kalabilir.
Bazı hâllerde bilirkişinin teknik birtakım ifadelerde bulunması kaçınılmazdır. Bilirkişi mümkün mertebe sınırlı tutacağı bu detayların yanında, hangi gerekçelerle rapordaki sonuca vardığını hâkim ve tarafların kolayca anlamasını sağlamalıdır. Bilirkişi, soyut kavramları elverdiği ölçüde somutlaştırmalıdır. Raporun anlaşılır olması zorunluluğu konusunda genel olarak ayrıca bkz. İsviçre Hukuku’nda Betttex, s.176; Bovey, Grégory, “Le juge face à l’expert”, La preuve en droit de la responsabilité civile (Ed.: C. Chappuis ve B.Winiger), Zurich 2011, s.95-116, s.111; Guyaz, s.142..
Bilirkişi raporunu kaleme alırken, ayrımcı, cinsiyetçi ve hatta suçlayıcı ifadelerden de kaçınmalıdır. Aksine davranış, en başta bilirkişi etiğine aykırıdır. Bilirkişi ne uyuşmazlığın tarafı ne de iddia veya savunma makamıdır. Tarafların yargılamadaki konumları hiç şüphe yok ki zikredilebilir (müşteki, katılan, davacı, davalı, sanık, şüpheli vb.). Buna karşılık, suçlu şahıs, haksız, hırsız, istismarcı vb. ifadelerin kullanılmaması gerekir.
Bilirkişi raporu biçim, üslup ve dil bakımından görevlendirmeyi yapan merci ile tarafların anlayacağı nitelikte ve okunaklı olmalıdır. Bilirkişi, raporunu hazırlarken teknik terim ve kavramlarla ilgili sözcüklerin mümkünse Türkçe karşılıklarını tercih etmeli ya da parantez içinde Türkçe karşılıklarını mutlaka yazmalıdır. Teknik bir kavram söz konusu ise ayrıntıya kaçmadan bu kavramla ilgili açıklamada bulunmalıdır (Rehber İlke ve Standartlar m.18).
Bilirkişinin vardığı sonuçlar, sadece maddi meseleye ilişkin olmalıdır. Yukarıda vakıa (olgu) ile hukuk ayrımı bağlamında yukarıda açıklamalarda bulunduk ve örnekleri aktarmıştık. Bkz. yuk. §3. . Burada önemi sebebiyle bir kez daha işaret etmek isteriz ki, somut olarak bilirkişi, tıbbi müdahalenin tıp ilmine uygun olup olmadığını, makinanın çalışıp çalışmadığını veya makinadaki hatanın ilk bakışta fark edilip edilemeyeceğini söyleyebilir veyahut mahkemeye somut bir bilançoyu sunup, bilançonun ekonomik sonuçları hakkında açıklamalarda bulunabilir. Buna karşılık bilirkişi, her ne surette olursa olsun, hukukî bir tespit, nitelendirme veya değerlendirmede bulunamaz. Örneğin bilirkişi, tarafların hangi derecede kusurlu olduğu veya aslî yahut talî kusurlu oldukları konusunda bir değerlendirmede bulunamaz; mahkeme kararına dayanak teşkil edebilecek bir Yargıtay kararını yorumlayamaz; suçun unsurlarının bulunup bulunmadığını tartışamaz. Bilirkişinin bu içerikte bir görevi kabul etmemesi, kendisi hakkında herhangi bir yaptırımın uygulanmasına yol açmaz. Tersine, bilirkişi belirtilen içerikte birtakım nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunduğu takdirde, uyarma veya listeden geçici yahut kalıcı şekilde çıkartılma yaptırımlarından biriyle karşı karşıya kalacaktır. Bilirkişinin denetimi ve disiplin sorumluluğu hakkında bkz. yuk. §2. .
Bilirkişilerin heyet hâlinde görev yapması durumunda, bu bilirkişilerin uzmanlık dallarına daha en başta görevlendirilmelerine ilişkin kararda işaret edilmelidir. Aynı şekilde özellikle raporun içeriğinin birden fazla uzmanlık dalını ilgilendirmesi ve bilirkişilerin de buna göre görevlendirilmiş olmaları halinde, söz konusu raporun taraflar ve mahkemece denetime elverişli olması için, bilirkişilerin temel ve alt uzmanlık dalları ile bilirkişi raporundaki yerinin özel olarak belirtilmesi gerekmektedir.
Son olarak bilirkişi raporu kaleme alırken adlî yazı usullerine uygun davranmalıdır. Öğretide Yılmaz, bilirkişinin aşağıdaki sırayı takip etmesini önermektedir. Bkz. Yılmaz, Uygulamada Bilirkişilik, s.26.:
Kendisine yöneltilen soruları doğru şekilde anlamak,
Yöneltilen sorulara ilişkin gerekli araştırma faaliyetini gerçekleştirmek,
Araştırma faaliyeti sonucunda elde edilen hususları rapora aktarmak,
Yazılan hususları, ilk başta dil kuralları açısından düzeltmek,
Yazılan hususları, içerik bakımından kontrol etmek.
3. Raporun Şekli ve İçeriği
a. Genel Olarak
Bilirkişi raporunda yer alması gereken asgarî hususlara ilk olarak HMK m.279/2 hükmünde genel hatlarıyla işaret edilmektedir. Buna göre bilirkişi raporunda;
Tarafların ad ve soyadları,
Bilirkişinin görevlendirildiği hususlar,
Gözlem ve inceleme konusu yapılan maddi vakıalar, gerekçe ve varılan sonuçlar,
Bilirkişiler arasında görüş ayrılığı varsa, bunun sebebi,
Raporun düzenlenme tarihi ve bilirkişi veya bilirkişilerin imzalarının bulunması gerekir.
Azınlıkta kalan bilirkişi, oy ve görüşünü ayrı bir rapor hâlinde de mahkemeye sunabilir. CMK’nın konuya ilişkin düzenlemelerinde bu içerikte bir hükme yer verilmemiştir. Bununla birlikte ceza muhakemesi özelinde de raporun taşıması gereken özellikler konusundaki yaklaşım, hukuk yargısından farklı değildir. Nitekim bkz. Öntan, s.148 vd..
Dosya numarası, mahkemelerin veya icra dairelerinin gördükleri işlere verilen numaradır. İlk kısmı, başvuru yılını, devamı ise o yılın kaç numaralı işi olduğunu gösterir.
Dosya numarası,
Yargılamanın taraflarına ait bilgiler,
Görevlendirme tarihi ve süresi,
İncelemenin konusu,
Kendisinden gözlemlenmesi ve incelenmesi istenen maddi unsurlar,
İnceleme yöntemi,
Bilimsel ve teknik dayanaklar,
Gerekçeli sonuç,
Raporun düzenlenme tarihi,
Bilirkişi gerçek kişi ise adı ve soyadı, unvanı, sicil numarası ve imzası, 225
Bilirkişi tüzel kişi ise ticaret unvanı, kanuni temsilcisinin adı ve soyadı, tüzel kişi adına raporu tanzim eden gerçek kişilerin adı ve soyadı ile sicil numarası ve imzaları.
Belirtmek gerekir ki, bilirkişi raporlarının özel bir şablonu yoktur. Bilirkişi sıfatıyla görevlendirilen kişinin, “örnek bilirkişi raporu” tabir edilen belgelere ihtiyatla yaklaşması gerekir. Ezcümle, bilirkişinin daha önce kendisi veya bir başkası tarafından benzer bir konuda hazırlanan bilirkişi raporunu, belli bazı hususları değiştirmekle yetinerek “kopyala – yapıştır” yoluyla kullanması, bilirkişinin görevini özensiz şekilde yerine getirdiği anlamına gelir. Bu tür bir raporun içeriği ile sonucu arasında bir çelişkinin ortaya çıkması, bilirkişinin bölge kurulu tarafından yaptırıma tâbi tutulması sonucunu doğuracaktır.
Gerek yukarıda belirttiğimiz bu düzenlemeler gerek konuya ilişkin prensipler çerçevesinde, bir bilirkişi raporunda yer alması gereken hususları ve bunların içeriğini, sırasıyla şu şekilde açıklamamız mümkündür.
b. Kapak Sayfası
Bilirkişi raporunun, bir kapak sayfasıyla başlaması mevzuattan kaynaklı bir zorunluluk değildir, bilirkişilere önerilmektedir. İster bir kapak sayfası hazırlansın ister hazırlanmasın, bir bilirkişi raporunun başında bulunması zorunlu olan hususlar bilirkişinin görevlendirilmesine ilişkin olan kararda da yer aldığı gibi aşağıdaki şekildedir;
Görevlendirmeyi yapan mercii (örneğin, T.C. Ankara 6. Asliye Ceza Mahkemesi; T.C. İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi gibi…),
Dosya numarası (örneğin 2020/135 E. (Esas), 2020/86 D.iş (Değişik İş) veya 2020/3657 Soruşturma vb…),
Yargılamanın taraflarına ait bilgiler,
Davanın konusuna veya isnat edilen suçun ne olduğuna ilişkin bilgiler,
Bilirkişinin adı soyadı, unvanı, sicil numarası; tüzel kişiyse, ticaret unvanı, kanuni temsilcisinin adı ve soyadı, tüzel kişi adına raporu tanzim eden gerçek kişinin adı ve soyadı ile sicil numarası.
c. İçindekiler
Bu kısımda bilirkişinin, raporun içeriğinde yer alan hususları sırası ile göstermesi gerekir. İçindekiler kısmının raporda yer alan temel başlıkların tümünü içermesi gerekir.226
ç. Görev Tanımı
Burada bilirkişi ilk olarak kendisini görevlendiren mercie ve taraflar hakkındaki bilgilere bir kez daha işaret edecektir. Bunu takiben, hangi konuda, ne yapmak için görevlendirildiğinin açık şekilde gösterilmesi gerekmektedir.
Buna göre bu kısımda incelemenin konusuna ve bilirkişinin gözlemlemesi ve incelemesi istenen maddi unsurlara yer verilecektir. Bu hususlar, bilirkişinin görevlendirilmesine ilişkin kararda bilirkişiye yöneltilen sorular şeklinde somutlaşmaktadır. İşte bilirkişi de bu soruları, kendisine yöneltilen sırayla, tek tek belirtecektir.
Bilirkişi bu hususları henüz baştan belirttiğinde, vakıaların tespitinden veya bunların değerlendirilmesinden sonra ulaştığı sonuçları, kendisine yöneltilen sorular ile karşılaştırma ve bu sayede varsa rapordaki eksiklikleri onu henüz teslim etmeden önce tespit ederek bu eksiklikleri gidermek imkanına sahip olacaktır. 17 Toraman, Bilirkişi İncelemesi, s.595. İsviçre Hukuku bakımından benzer şekilde bkz. Bovey, s.110, 111. .
d. Raporda Ulaşılan Sonuçların Dayandığı Literatür, Veriler ve Diğer Materyaller
Bilirkişi raporunun denetime elverişli kabul edilmesi için, yararlanılan tüm kaynakların ne olduğuna ve bunlara ne şekilde ulaşıldığına işaret edilmiş olması gerekir. Bu, görev sebebiyle incelenen bir taşınır veya bir taşınmaz yahut temin edilen bir kayıt veya belge olabilir. Örneğin; Bu bir belge ise, söz konusu belgenin ne olduğu, nereden temin edildiği, kendisine teslim edilen dosya kapsamında mı yer aldığı, yoksa kendi talebi üzerine mahkeme tarafından daha sonra mı teslim edildiği vb. hususlara işaret edilmelidir. Bunların gösterilmemesi, raporun hükme esas alınmaması veya alınsa dahi verilen kararın üst derece mahkemesi tarafından kaldırılması veya bozulması sonucunu doğurabilir.
Örneğin, “…Mahkemece bu hüküm ve tarafların talepleri de gözetilerek vergi iadesine konu belgeler üzerinde usulüne uygun, denetime elverişli bilirkişi incelemesi yapılmadan sonuca gidilmiştir. Dosya üzerinde uzmanlık alanı belli olmayan bir bilirkişi tarafından uyuşmazlık konusu belgelerin incelenip incelenmediği anlaşılamayan, belgelerin dökümü yapılıp nitelikleri ve miktarları belirlenmeden, soyut bir bilirkişi incelemesi yapılmış ise de hükme yeterli değildir.” HGK, 5.5.2004, 3-245/265 (İKİD, 2006/541, s.3909 vd.)..
Bilirkişi raporunu düzenlerken incelediği tüm belgeleri (ticari defter, fiş, fatura, makbuz, senet vb) yargı denetimine elverişli bir şekilde raporuna yansıtmalıdır (Rehber İlke ve Standartlar m.20).
Bilirkişi, raporunu hazırlarken raporun dayanağı olan somut ve özel nedenleri bilimsel verilere uygun olarak göstermek zorundadır. Bilirkişi raporu aynı zamanda görevlendirmeyi yapan merci ile istinaf ve temyiz mahkemelerinin denetimine de elverişli olacak şekilde bilgi ve belgeye dayanan gerekçe ihtiva etmelidir. Örneğin:
Bilirkişi, değerlendirmesinde kullanmak üzere ölçüm yapması gerektiğinde, bu ölçümleri bizzat yapmalı, tarafların verdikleri ölçümleri esas alarak değerlendirme yapmamalıdır. Hesaplama yaparken esas aldığı birim fiyatlara ve dayandığı kriterlere raporunda açıklamalı olarak yer vermelidir (Rehber İlke ve Standartlar m.14).
Bilirkişi incelemesi sırasında bilimsel veya teknik kaynak ve görüşlerden yararlanabilir. Bu kaynak ve görüşlerin neler olduğuna işaret edilmesi gerekir. Toraman, Bilirkişi İncelemesi, s.596.. Nitekim incelemesini sadece maddi mesele ile sınırlı tutması gereken bilirkişinin yeri geldiğinde görüşüne temel oluşturan bilimsel dayanaklara işaret etmesine Rehber İlke ve Standartlar’da da yer verilmiştir. Buna göre:
Bilirkişi, raporunu özellikle mahkemece belirlenen sınırlar dahilinde, tümüyle maddi vakıalara hasretmeli; cevaplaması istenen somut soruları tek tek sorulma sırasına göre, bilimsel dayanaklarını da açık ve anlaşılır biçimde göstermek ve eksiksiz olarak cevaplamak suretiyle hazırlamalıdır.
Bilirkişi, raporunu kaleme alırken taraflarca sunulmuş uzman görüşlerinden (mütalaalardan) (HMK m.293; CMK m.66) yararlanabilir mi? Başka bir söyleyişle, bunlar hakkında açıklamalarda bulunabilir mi?
Bilirkişinin incelemesi sırasında bu görüşlerle de karşı karşıya kalması muhtemeldir. Bilirkişi bu görüşleri, sair taraf iddiaları gibi, sahip olduğu uzmanlık bilgisi çerçevesinde gözetecek; iddia edilen olayın oluş biçimi bakımından değerlendirecektir. Bununla birlikte bilirkişi, mahkemeye sunacağı raporda, kural olarak, bu görüşler hakkında bir değerlendirmede bulunmakla yükümlü değildir. Bilirkişi tarafından yapılması gereken, kendi objektif görüşünü, kendisini görevlendiren mercie aktarmaktan ibarettir.
Bununla birlikte, hukukî dinlenilme ve ispat hakkı kapsamında gerek yargılamanın başında gerek daha önce sunulmuş bir bilirkişi raporu aleyhine sunulan itirazlar çerçevesinde yargılamanın taraflarınca bir uzman görüşü mahkemeye sunulmuş olabilir. Bu uzman görüşü, konuya ilişkin ciddi birtakım özel ve teknik bilgi ve değerlendirmeleri içerebilir. Mahkeme tarafından verilecek karar, herhangi bir tereddüt veya şüpheden ari olmalıdır. Bu sebeple mahkeme bilirkişinin sunulan uzman görüşlerini de özel ve teknik bilgi bakımından değerlendirilmesini isteyebilir. Rehber İlke ve Standartlar arasında belirtildiği gibi:
Bilirkişi, raporunu hazırlarken, görevlendiren mercii tarafından istenmesi halinde, yargılama sırasında dosyaya sunulan uzman görüşlerini de özel ve teknik bilgi yönünden değerlendirmeli ve raporunda tartışmalıdır (Rehber İlke ve Standartlar m.19).
Bilirkişinin, özel veya teknik bilgiye dayanmadan yalnız yargılama sırasında elde edilen delilleri değerlendirerek uyuşmazlık konusu hakkında saptamalar ve yorum yapması bilirkişilik temel ilkelerine aykırıdır. Ancak, delillerin değerlendirilmesi yasağı, bilirkişinin delillerden hiçbir biçimde yararlanamayacağı anlamına gelmeyip olgu sorununu çözerken kullanacağı özel veya teknik bilgisinin değerlendirilmesinde delillerden yardımcı ya da denetleyici olarak yararlanabilir (Rehber İlke ve Standartlar m.17).
e. Yapılan Çalışma ve Yöntemin Belirtilmesi
Burada bilirkişinin inceleme yöntem ve usulünü açıklaması gerekmektedir. Örneğin, bilirkişi incelemesinin konusu bir yazı veya imzanın sahte olup olmadığı ise, yazı veya imzanın incelemesinde veyahut tıbbi bir incelemede, örneğin maluliyetin hesabında hangi yöntemlerin uygulandığı açıklanmalıdır. Bilirkişi, bu yöntemlerin teknik karşılığını belirtebilir.
Öte yandan yöntemin içeriği ilgililerin anlayabileceği ve denetime elverişli şekilde aktarılmalıdır.
Bilirkişi ayrıca, incelemeyi belli bir yerde yaptıysa bunun zamanını, taraflar yahut üçüncü kişilerle iletişime geçtiyse bunun biçimini göstermelidir. Toraman, Bilirkişi İncelemesi, s.598, 599; Leclerc, no.416, s.322..
f. Analiz; Sıra Numarası Altında Sorular, Yanıtlar ve Bu Yanıtların Gerekçeleri
Burada bilirkişi, kendisine yöneltilen sorulara verdiği yanıtları, tek tek belirtecektir. Bu soruların, yöneltildiği sırayla yanıtlanması gerekir. Bu başlık, aslında bir sonraki başlık olan Sonuç ile bir bütün teşkil eder.
Analiz aşaması, bilirkişi incelemesinin konusunu oluşturan maddî vakıalar ile bilirkişinin gözlem ve tespitlerini içerir. Öte yandan, görevlendirmenin konusunu oluşturmaktaysa, bu gözlem ve tespitlere ilişkin nitelendirme ve değerlendirmeler bu başlık altında yer alacaktır. Hemen akabinde, her bir soruya verilen yanıta bir sonuç şeklinde yer verilecektir.
Bilirkişi raporuna esas konunun uzun olması ve özellikle birden çok sorun bulunması durumunda, raporun paragraflara ve ayrı ayrı başlıklara bölünmesi bilirkişinin hatalı ve çelişkili açıklamalarını önleyeceği gibi raporu okuyanların ortaya konulan görüşleri kolaylıkla ve eksiksiz anlamasını sağlar (Rehber İlke ve Standartlar m.23).
Bilirkişi her halükârda sunduğu raporu gerekçelendirmelidir. Aksi takdirde bilirkişi raporu, ne taraflar ve hâkim tarafından anlaşılabilir, ne de onun inandırıcılığından söz edilebilir. Bkz. ve karş. Bettex, s.176; Guyaz, s.142; Toraman, Bilirkişi İncelemesi, s.595 vd.; Öntan, s.149. .
Diğer taraftan, bilirkişinin incelediği konu hakkında farklı bir takım bilimsel veya teknik görüşler bulunmaktaysa, bilirkişi bunlardan birini diğerine neden tercih ettiğini açıklamalıdır. Burada gerek görüşe dayanak yapılan gerek aksi yöndeki kaynaklar belirtilmelidir. Bkz. Toraman, Bilirkişi İncelemesi, s.600 vd.; Bovey, s.112; Guyaz, s.142. . Bilirkişi, değerlendirmede bulunurken ikilemde kaldıysa, bu durumu, temel etik kurallardan dürüst davranmanın bir gereği olarak görevlendiren mercie bildirmelidir.
Tahrifat, belge üzerinde değişiklik yapılması anlamına gelir.
g. Sonuç
Bilirkişinin ulaştığı sonuç, bir önceki başlık olan Analiz ile bir bütün teşkil eder. Özellikle, bilirkişi incelemesinin konusu veya bilirkişiye yöneltilen sorular birden fazla ise, bunların her birine kural olarak farklı başlık ve paragraflar altında yer verilmeli; gerekiyorsa her biri için ulaşılan sonuç da mutlaka ayrı ayrı gösterilmelidir23
23 Bu konuda bkz. ve karş. Yılmaz, Uygulamada Bilirkişilik, s.27 vd.; Guyaz, s.142; Toraman, Bilirkişi İncelemesi, s.595 vd.. Bilirkişiliğe İlişkin Rehber İlke ve Standartlar da konuya ilişkin iki önemli düzenleme içermektedir:
Bilirkişi, raporunda kesinlikle takdiri değerlendirmelerde bulunma230
malı, somut olayı tüm açıklığı ile raporunda anlattıktan sonra olayın yorumunu ve takdirini hâkime bırakmalıdır (Rehber İlke ve Standartlar m.15).
Bilirkişi, hazırlayacağı raporda özel ve teknik bilgisini kullanarak ulaştığı sonuçların gerekçesini de açıklamakla yükümlüdür. Gerekçe bilirkişinin keyfi ve özensiz açıklamalarda bulunma ihtimalini büyük ölçüde önleyeceği gibi raporun yargı mercileri ve taraflarca her aşamada denetlenmesini kolaylaştırır. Açıklanan bilirkişi görüşünün gerekçeli kabul edilebilmesi için ilke olarak “neden veya niçin” gibi soruları sordurmaması gerekir (Rehber İlke ve Standartlar m.31)
Bilirkişi değerlendirmede bulunurken tereddüt yaşadıysa, ikilemde kaldıysa, bu durumu kendisini görevlendiren mercie bildirmelidir. Aksi durum dürüst davranma ödevinin ihlali olur.
ğ. İmza
Bilirkişilerin imzası: Bilirkişi, raporu düzenlediği tarihte imza eder. Öte yandan bilirkişi raporu birden fazla sayfadan oluşuyorsa tüm sayfaların imzalanmalı yahut ayırt edici şekilde paraf edilmelidir.
Elektronik ortamda teslim edilen raporlarda bilirkişi raporu e-imza veya mobil imza vasıtasıyla imza edilecektir.
- İmzasız bir rapor, hiçbir surette mahkeme tarafından dayanak alınamaz; imza edilmek üzere geri çevrilmesi gerekir24
- 24 Toraman, Bilirkişi İncelemesi, s.597. .
- Bilirkişi raporu imza edildikten sonra, artık üzerinde bir değişiklik yapılmaması gerekir. Ancak, zaruri bir sebeple değişiklik yapıldıysa, bu tahrifat anlamına geleceğinden, bu değişikliğin sebebinin gösterilmesi ve değişiklik yapılan yerin de imza edilmesi gerekir25
- 25 Kuru, Bâki, Hukuk Muhakemeleri Usulü,C.III,İstanbul 2001, s.2742..
h. Karşı Oy ve Gerekçesi
Bilirkişi incelemesi amacıyla birden fazla bilirkişi görevlendirilmişse, bu bilirkişilerin inceleme konusu vakıaları tespit ettikten sonra farklı sonuçlara ulaşmaları da pekâlâ mümkündür. Diğer bilirkişilerden farklı sonuca ulaşan bilirkişinin bu azınlık görüşü, raporun sonunda ayrıca belirtilir ve imza edilir.
Öte yandan, azınlıkta kalan bilirkişinin oy ve görüşünü ayrı bir rapor 231
hâlinde mahkemeye sunması mümkündür (HMK m.279/2, son cümle). Karşı görüşü şerh düşmek veya ayrı bir rapor ile sunmak konusundaki takdir yetkisi, görevlendiren mercie değil, tamamen bilirkişiye aittir.
ı. İlgili Belgeler
İncelemeye esas, maddi unsurları belgeleyen ve sonuçların açıklanmasına yardımcı olan, incelemeye esas maddi unsurları belgeleyen ve sonuçların açıklanmasına yardımcı olan şema, harita, kroki, fotoğraf, tablo ile diğer kayıt ve belgelerin de eklenmesi gerekir (BilY m.56/5).
4. Bilirkişilerin “Heyet Halinde” Görev Yapmaları Durumunda Dikkat Edilmesi Gereken Bazı Hususlar
Taşıdığı önem gereği, heyet halinde çalışmak üzere görevlendirilen bilirkişiler üzerinde özel olarak durmak gerekir. Zira uygulamada mahkemeler aynı ara kararı ile birden fazla bilirkişiyi, bazen aynı uzmanlık alanına ilişkin özel ve teknik bilgi ihtiyacını gidermek için bazen de farklı uzmanlık alanlarına ilişkin özel ve teknik bilgi ihtiyacını gidermek için heyet halinde çalışmak üzere birlikte atayabilmektedirler.
Mahkemenin farklı uzmanlık alanlarına ilişkin özel ve teknik bilgi eksikliğini gidermek için heyet halinde çalışmak üzere birden fazla bilirkişi görevlendirmesi, onun gerçek bir heyet oluşturmak istediği anlamına gelmez. Burada usul ekonomisi ilkesi gereği her ne kadar bilirkişiler birlikte tek bir rapor hazırlamakta iseler de, her bir bilirkişinin uzmanlık alanı farklı olduğundan, her bir bilirkişinin sorumluluğu kendi uzmanlık alanı ile sınırlıdır. Bu nedenle bu ihtimalde azınlık görüşü (muhalefet şerhi) yazılmasına ihtiyaç yoktur. Esasen bu ihtimalde atanacak bilirkişi sayısı bakımından tek sayı ilkesi de geçerli değildir.
Mahkemenin aynı uzmanlık alanına ilişkin özel ve teknik bilgi eksikliğini gidermek için birden fazla bilirkişi görevlendirmesi halinde, burada gerçek anlamda bir bilirkişi heyeti söz konusu olur. Bu halde çoğunluğun görüşüne katılmayan bilirkişi azınlık görüşü (muhalefet şerhi) yazmalıdır. Aksi halde (fikren katılmamış olsa bile) diğer bilirkişilerle birlikte doğacak olası bir hukuki, cezai veya disiplin sorumluluğunun muhatabı olur. Bu halde heyet halinde çalışmak üzere birden fazla bilirkişi görevlendirilecekse, görevlendirilecek bilirkişi sayısı bakımından tek sayı ilkesine riayet edilmelidir.
Bu konuda Rehber İlke ve Standartlar m.32 hükmünün bilirkişiler tarafından ayrıca dikkate alınması gerekmektedir:
Bilirkişilerin kurul halinde görevlendirilmeleri halinde, bir araya gelerek toplantılar yapmak suretiyle müzakerelerde bulunmaları ve bilirkişi raporunu birlikte hazırlamalarının kurul halinde görevlendirmenin bir gereği olduğu göz ardı edilmemelidir. Kurul halinde bilirkişi görevlendirmelerinde muhalefette kalan bilirkişi aralarında yaptıkları müzakere sonrasında bilirkişi raporuna karşı oyunu belirten imzayı attıktan sonra ayrı bir rapor verebilir.
Bilirkişi raporunu teslim ederken, kendisine incelemesi için emanet edilen şeyleri de iade etmelidir.
5. Bilirkişinin Görev Süresi
Bilirkişiyi görevlendiren mercii, bilirkişi görüşünün bir rapor şeklinde sunulması gereken hâllerde bilirkişiye bir süre verir. Bu süre, incelemenin konusu ve kapsamı çerçevesinde bilirkişiyi görevlendiren hâkim veya Cumhuriyet savcısı tarafından tayin edilir.
Hukuk yargısı bakımından, bu süre üç ayı geçemez. Bununla birlikte bilirkişinin talebi üzerine, kendisini görevlendiren mahkeme gerekçesini göstererek, süreyi üç ayı geçmemek üzere uzatabilir. Bu hüküm, yazılı yargılama usulüne tâbi davalar bakımından uygulanır. Buna karşılık basit yargılama usulüne tabi dava ve işlerde bu süreler iki ay olarak uygulanmaktadır (HMK m.274/1).
Ceza muhakemesi bakımından da bu süre üç ayı geçemez (CMK m.66/1).
Buna göre, bilirkişiyi görevlendiren mercii, bilirkişiye üç aydan daha kısa bir süre verebilir. Bununla birlikte bilirkişi, inceleme konusunun kapsam ve içeriğine de işaret ederek, kendisini görevlendiren merciden (üç aydan fazla olmamak üzere) daha uzun bir süre verilmesini isteyebilir.
Rapor, süresinde teslim edilmediği takdirde, bilirkişiyi görevlendiren merciin elinde iki imkân bulunmaktadır:
Birinci olarak, bilirkişi görevden alınabilir, yerine bir başka kişi bilirkişi olarak görevlendirilebilir. Bu durumda mahkeme, görevden alınmış olan bilirkişiden, görevden alındığı ana kadar yapmış olduğu işlemler hakkında açıklama yapmasını talep eder ve ayrıca bilirkişinin dizi pusulasına bağlı bir biçimde görevi sebebiyle incelenmek üzere kendisine teslim edilmiş bulunan dosya ve eklerini mahkemeye hemen 233
tevdi etmesini ister. Ayrıca hukuki ve cezai sorumluluğuna ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla, bilirkişiye ücret ve masraf adı altında hiçbir ödeme yapılmamasına karar verilebilir ve gerekçesi gösterilerek gerekli yaptırımların uygulanması bilirkişilik bölge kurulundan talep edilebilir (HMK m.274/2; CMK m.66/2).
Buna alternatif olarak ise, bilirkişi, kendisine verilen asıl veya ek süre dolmasına rağmen mazeretsiz olarak raporunu sunmadığı takdirde, raporunu verinceye kadar kendisine yeni bir bilirkişilik görevi verilemez (Bkz. BilY m.53/3). Görevlendirmeyi yapan merci bu durumu tespit ettiğinde derhal bölge kuruluna bildirimde bulunur. Bu faraziyede bilirkişi elindeki görevle ilgili raporu ilgili mercie teslim edene kadar, hiçbir mahkeme veya Cumhuriyet savcılığı tarafından görevlendirilemeyecektir. Bir önceki ihtimal bakımından olduğu gibi bilirkişinin tâbi olduğu bölge kurulu, bilirkişi hakkında bu sebeple bir disiplin yaptırımına karar verebilir.
B. BİLİRKİŞİ RAPORUNUN TESLİM EDİLMESİ VE DEĞERLENDİRİLMESİ
Bu başlık altında bilirkişi raporunun mahkemeye nasıl teslim edileceği ve taraflara iletileceği, bunun yanı sıra tarafların bu rapora karşı ne şekilde beyanda veya itirazda bulunabilecekleri ve nihayet bu raporun mahkeme veya Cumhuriyet savcısı tarafından nasıl değerlendirileceği üzerinde durulmaktadır.
I. Bilirkişi Raporunun Teslimi ve Taraflara Tebliği
1. Genel Olarak
Bilirkişi raporu tamamlandığında görevi tevdii eden mercie gecikmeksizin teslim edilmelidir. HMK m.280 hükmü raporun mahkemeye, CMK m.67/1 hükmü ise ilgili mercie (Cumhuriyet savcılığına, hâkime veya mahkemeye) teslim edileceğini öngörmektedir. Özellikle burada mahkemeden anlaşılması gereken, yazı işleri müdürlüğüdür. Kuru, C. III, s.2742..
Bilirkişi incelemesi için görevlendirildiği sırada veya görevi sırasında kendisine teslim edilmiş olan tüm kayıt ve belgeleri, mühür altındaki şeyleri, teslim edildiği sırada olduğu gibi, aynı şekilde, bir dizi pusulasına bağlı olarak iade etmek zorundadır. Bilirkişi bunları kendisini görevlendiren mercie bizzat teslim edebileceği gibi, bir başka merci aracılığıyla da gönderebilir.
Ne olursa olsun burada raporun ve raporla birlikte daha önceden bilirkişiye teslim edilmiş olan tüm kayıt ve belgelerin görevli mercie teslim edildiği bir tutanağa bağlanmalıdır (bkz. ve karş. HMK m.280; CMK m.67/1). Bir diğer söyleyişle, bilirkişi inceleme konusu belgeleri nasıl ki imza karşılığı teslim almaktadır; o da bu belgeleri yazı işleri görevlisinin imzası karşılığında teslim edecektir. İlgili yazı işleri memuru raporu ve ek belgeleri imza karşılığı kabulden imtina edemez. Bilirkişi böyle bir durumda söz konusu belgeleri teslim etmek zorunda olmayıp, durumu yazı işleri memurunun görev yaptığı mahkemenin hâkimine veya Cumhuriyet savcısına yazılı şekilde bildirebilir.
2. Bilirkişi Raporunun Taraflara Tebliği
Hukukî dinlenilme hakkının gerçekleştirilebilmesi açısından, tarafların bilirkişi raporunu tartışma imkânına sahip olmaları, bu raporun vakit geçirmeksizin onlara tebliğ edilmesine bağlıdır.
Hukuk yargısında: HMK m.280 hükmü, bilirkişi raporunun, duruşma gününden önce taraflara tebliğ edileceğini öngörmektedir. Bunun sebebi ise, tarafların duruşmada rapora ilişkin görüşlerini sunmaları, yargılamanın gereksiz yere uzamasının önüne geçmektir. Toraman, Bilirkişi İncelemesi, s.603. .
Nitekim bilirkişinin de kendisine verilen süreye riayet etmesi gerekir.
Bilirkişi raporunun taraflara mahkeme kanalıyla ulaştırılması gerekir. Bir diğer söyleyişle bilirkişi raporunu taraflara elden teslim edemez.
Öte yandan bilirkişi, raporunu teslim ettikten sonra, artık bunun üzerinde bir değişiklikte bulunamaz. Bkz. Umar, s.782. . Ancak bilirkişi raporda eksik veya hatalı bir hususa yer verdiği düşüncesindeyse bilirkişilik etiği (dürüstlük) gereği hâkimi durumdan haberdar etmelidir. Toraman, Bilirkişi İncelemesi, s.604. .
Ceza muhakemesinde: CMK m.67/4 hükmü uyarınca, bilirkişi tarafından düzenlenen rapor örnekleri, duruşma sırasında Cumhuriyet savcısına, katılana, vekiline, şüpheliye veya sanığa, müdafiine veya kanuni temsilciye doğrudan verilebileceği gibi; kendilerine iadeli taahhütlü mektupla da gönderilebilir. Açıklamalar için bkz. Öntan, s.152.. 235
II. Bilirkişinin Dinlenilmesi ve Soru Yöneltilmesi
Bilirkişi görüşünün taraflarca, karşılıklı olarak tartışılması bakımından söz konusu olan ilk imkân, bilirkişiye doğrudan soru yöneltilmesidir. Mesele hukuk ve ceza yargısı bakımından ayrı ayrı ele alınmalıdır:
Hukuk yargısında: Bilirkişinin dinlenilmesi ve soru yöneltilmesi, kendisini üç farklı şekilde gösterebilir:
Birinci olarak, HMK m.279/2, uyarınca, görüşün sözlü olarak sunulmasına karar verilmişse, taraflar, bilirkişinin açıklamaları ertesinde, HMK m.152 hükmü çerçevesinde, bilirkişiye soru yöneltebilirler. Vekillerin bilirkişiye doğrudan soru yöneltmesi mümkünken, taraflar, soruyu hâkim kanalıyla yöneltirler.
İkinci olarak, yazılı raporun mahkemeye sunulması ve taraflara tebliğini takiben, HMK m.281 hükmü uyarınca, taraflar, bilirkişinin belirsizlik gösteren hususlar hakkında açıklama yapmasını istedikleri takdirde, hâkim, bilirkişiyi duruşmaya davet edebilir.
Üçüncü olarak, yine m.281/2 hükmü gereğince hâkim de tayin edeceği duruşmada bilirkişinin sözlü açıklamalarda bulunmasını isteyebilir.
Bu ihtimaller dahilinde bilirkişi dinlenildikten veya kendisine yöneltilen soruları yanıtladıktan sonra, açıklamaları tutanağa geçirilir ve tutanak bilirkişi tarafından da imza edilir.
Son olarak HMK m.279/2 hükmü uyarınca, bir bilirkişi kurulunun görevlendirilmiş olması durumunda, bilirkişilerin bilgilerine başvurulan hususu hemen aralarında müzakere etmelerine imkân tanınır ve müzakere sonucunda açıklanan oy ve görüş, tutanakla tespit edilip, tutanak, bilirkişilere imza ettirilir.
Ceza muhakemesinde: CMK m.68/1 hükmü uyarınca, mahkeme, her zaman bilirkişinin duruşmada dinlenilmesine karar verebileceği gibi, ilgililerden birinin istemesi hâlinde de açıklamalarda bulunmak üzere bilirkişi duruşmaya çağrılabilir.
CMK m.68/2hükmü uyarınca ise bilirkişiler, açıklamalarını tamamladıktan sonra, mahkeme başkanı veya hâkim çekilmelerine izin vermedikçe duruşma salonunda kalırlar; ancak salona teker teker alınıp birbirinden ayrı olarak dinlenmeleri zorunlu değildir.
Bunun dışında bilirkişi raporunun duruşmada anlatılması gerekir (Bakınız: CMK m.209) Bkz. Öntan, s.161 (Özellikle dn. 667).. Diğer yandan tıbbi muayene ve doktor raporlarının okunmasından sonra gerekli görülürse, raporda imzası bulunanların açıklamada bulunmak üzere duruşmaya çağrılması mümkündür (Bakınız: CMK m.214).
Bilirkişi, raporuna itiraz edildiği takdirde, alınganlık göstermemelidir.
Ceza muhakemesinin ilgililerinden birinin de bilirkişinin dinlenilmesini talep etmesi mümkündür. Buna göre sanık, bilirkişinin davetini istediğinde, bunun ilişkin olduğu olayları göstermek suretiyle bu husustaki dilekçesini duruşma gününden en az beş gün önce mahkeme başkanına veya hâkime verecektir (Bakınız: CMK m.177/1) Açıklamalar için bkz. Öntan, s.154, 155. .
Bilirkişiye soru yöneltilmesi konusundaki yaklaşım, hukuk yargısındakiyle aynıdır. CMK m.201/1 hükmü uyarınca Cumhuriyet savcısı, müdafi ve vekil, bilirkişiye doğrudan soru yöneltebilir. Buna karşılık sanık ve katılan mahkeme başkanı veya hâkim kanalıyla soru yöneltebilecektir. Açıklamalar için bkz.Öntan, s.157 vd. .
Bilirkişi raporuna itiraz sözlü veya yazılı şekilde yapılabilir.
III. Bilirkişi Raporuna İtiraz ve Sonuçları
1. Genel Olarak
Bilirkişi raporu tarafların beklentilerini karşılamayabilir; rapor birtakım eksiklikleri barındırabilir. Böyle bir durumda bilirkişi raporuna karşı itiraz yoluna başvurulabilecektir.
Bilirkişi kural olarak, raporuna taraflarca yapılan itirazlarda dile getirilen hususları kişisel olarak algılamamalı, alınganlık göstermemelidir. Rapor aleyhine olan tarafın, itiraz edeceği noktalardan biri, bilirkişinin uzmanlık bilgisi olacaktır. Taraflardan biri rapora itiraz ettiğinde, bilirkişinin o konuda uzman olmadığını, raporun bu sebeple gerçeğe aykırı olduğunu ileri sürebilir. Bilirkişi olarak bu durumun olgunlukla karşılanması gerekir.
Bilirkişinin bağımsızlığı veya tarafsızlığına ilişkin bir şüphe varsa, kural olarak bilirkişi raporuna itiraz değil, bilirkişinin reddi yoluna gidilir.
Bilirkişinin sunduğu oy ve görüşe itiraz edilebilmesi hukukî dinlenilme hakkının bir gereğidir. İsviçre Hukuku bakımından aynı yönde Bettex, s.178.. 237
Kanun koyucu, bilirkişi raporuna nasıl itiraz edileceği konusunda özel bir şeklî husus öngörmemiştir. HMK m.281/1 hükmü çerçevesinde, bilirkişi raporuna sözlü veya yazılı şekilde itiraz edilebilir. Ceza muhakemesi bakımından da CMK m.67/5 hükmü bu konuda özel bir şekil öngörmemiştir. Sonuç olarak itirazlar sözlü olarak dile getirilmişse, bu hususlar da tutanağa geçirilecektir.
Burada öncelikle ifade etmek gerekir ki itiraz sebepleri, bilirkişi raporunun kendisinden kaynaklanmalıdır. Bilirkişinin şahsına ilişkin hususlar, onun görevlendirildiği konuda uzmanlık bilgisine sahip bulunmadığı dışında, rapora itiraz kapsamında değerlendirilemez. Çünkü, bilirkişinin bağımsızlığı yahut tarafsızlığına ilişkin bir şüphe varsa, burada başvurulması gereken yol bilirkişinin reddidir. Karş. Yılmaz, Şerh, s.826. .
2. İtiraz Sebepleri
İtiraz sebeplerinin bir kısmı bilirkişi incelemesinin usulüne ilişkin olmakla birlikte, bir kısmı ise, bilirkişi raporunun içeriğine, yani esasa ilişkindir. Elbette burada sayacağımız itiraz sebepleri sınırlı sayıda değildir:
Usule ilişkin sebepler, raporun biçimsel olarak taşıması gereken özellikleri taşımaması, ancak daha önemlisi inceleme sürecinin, yargılama kurallarına aykırılıklar barındırmasıdır.
Listede kayıtlı bilirkişi mevcutken mahkemenin liste dışından bir bilirkişi tayin etmesi; bilirkişinin inceleme yaptığı yere tarafların davet edilmemiş olması ilk etapta örnek olarak gösterilebilir.
Öte yandan, bilirkişinin sadece taraflardan birinin bilgisine başvurması, fakat diğer tarafın bundan haberdar edilmemesi, ilk etapta bilirkişinin tarafsızlığından şüphe yaratacağı için, bilirkişinin reddine imkân tanıyabilir (Bakınız: m.279/2). Ancak, burada, ilgili tarafın hukukî dinlenilme hakkının ihlal edilmesi, bir ret sebebinden bağımsız olarak, aynı zamanda kamu düzenine ilişkin de bir husustur. Ortada, kamu düzenini ihlâl eden bir durumun olması, raporun mutlak surette hükme esas alınmamasını gerektirmektedir. Öyle ki, bu durumu taraflar ileri sürmese dahi, mahkeme kendiliğinden dikkate almak ve bu raporu hükme esas almamak zorundadır. Fransız Hukuku bakımından bkz. Redon, no.586, s.73.. 238
Aynı şekilde bilirkişilerin heyet hâlinde görev yapmaları faraziyesinde, incelemenin heyetteki bilirkişilerden sadece biri tarafından yapılması ve raporun sadece bu bilirkişi tarafından kaleme alınması, diğer bilirkişilerin rapora sadece imza atmakla yetinmiş olmaları, usule ilişkin bir itiraz sebebi olarak kabul edilebilir.
Esasa ilişkin itiraz sebepleri ise, raporun içeriğine yöneliktir. Burada iki husus ön plana çıkmaktadır:
Bunlardan birincisi, bilirkişi raporunun, özel ve teknik bilgi bakımından hatalar ve eksiklikler barındırmasıdır. Nitekim, HMK’nun 281. maddesinin birinci fıkrasında, tarafların, raporuda eksik gördükleri hususlarda itiraz edebilecekleri ve belirsizlik gösteren hususlarda açıklama isteyebilecekleri düzenlenmiştir.
İkincisi ise, raporun özensiz hazırlanmasıdır. Bilirkişinin, raporunu özensiz hazırlaması, kendisini, raporun biçiminde, onun içeriğinde ve hatta kullanılan sözcüklerde gösterebilir. Nitekim İsviçre kanun koyucusu, İsviçre FMUK’nun 185. maddesinde, konuya ilişkin olarak, özensizlik, belirsizlik ve yetersiz gerekçelendirme ifadelerine yer vermektedir..
Hukuk yargısında bilirkişi raporuna itiraz süresi raporun tebliği tarihinden itibaren iki haftadır.
3. İtiraz Süresi
Hukuk yargısında, HMK m.281/1 hükmü uyarınca, taraflar, bilirkişi raporunun kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler. Bilirkişi raporuna karşı talebin bu süre içinde hazırlanmasının çok zor veya imkânsız olması ya da özel yahut teknik bir çalışmayı gerektirmesi hâlinde yine bu süre içinde mahkemeye başvuran tarafa, sürenin bitiminden itibaren işlemeye başlamak, bir defaya mahsus olmak ve iki haftayı geçmemek üzere ek süre verilebilir.
Bu süre muhatabı olan taraflar için kesin ve hak düşürücü niteliktedir. Bir diğer söyleyişle taraflar bu süre zarfında rapora itiraz etmedikleri takdirde, itirazda bulunma haklarını kaybederler.
Ancak bir tarafın bu rapora itiraz etmemiş olması, bu raporun doğrudan aleyhine sonuç doğuracağı anlamına gelmemektedir. Bilirkişi raporu, diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirilir. Rapora itirazda bulunulmaması, mahkemenin bu raporu artık değerlendiremeyeceği veya hükmüne esas alması gerektiği anlamına kesinlikle gelmemektedir, Bkz. Toraman, Bilirkişi İncelemesi, s.613 vd.. Medeni usul hukukunda usuli kazanılmış hak adı altında bir müessese yoktur. Mahkemeler uygulamasında zaman zaman karşılaşılan bu içerikteki uygulamalar, delillerin serbestçe değerlendirileceğine ilişkin ilke ve düzenlemelere açıkça aykırıdır.
Ceza muhakemesi bakımından ise, itiraz bakımından açık bir süre öngörülmüş değildir. Konuya ilişkin CMK m.67/5 hükmü uyarınca, bilirkişi incelemesi tamamlandığında, yeni bilirkişi incelemesi yapılması veya itirazların bildirilmesi için istemde bulunabilmelerini sağlamak üzere Cumhuriyet savcısına, katılana, vekiline, şüpheliye veya sanığa, müdafii veya kanuni temsilciye süre verilecektir.
Bir diğer söyleyişle ceza muhakemesinde itiraz süresi, bilirkişiyi görevlendiren mahkeme, hâkim veya Cumhuriyet savcısı tarafından takdir edilir.
İlgililerin rapora ilişkin itirazlarının reddi halinde, üç gün içinde gerekçeli bir karar verilmesi gerekmektedir.
4. Bilirkişi Raporunun Hüküm Vermeye ve Denetime Elverişli Olmaması
a. Aynı Bilirkişiden Ek Rapor Alınması
Bilirkişiden ek rapor alınması, aynı bilirkişiden, sunduğu görüşte mevcut eksiklikleri tamamlaması veya sunduğu görüş üzerine yöneltilen, yeni bazı soruları yanıtlaması anlamına gelir. Bilirkişiden ek görüş veya rapor alınması esasen şu durumlarda ortaya çıkmaktadır:
Bilirkişiden ek görüş veya rapor alınması, kural olarak ya tarafların itirazı ya görevlendiren merciin raporda bazı eksiklikler veya belirsizlikler bulması durumunda söz konusu olur.
Raporun geneli bakımından, onun tamamen göz ardı edilmesini gerektiren bir sorun yoktur. Ancak, raporda mevcut bazı açık hataların tespiti hâlinde bu yola başvurmak gerekir.
Öte yandan hâkim gerekli gördüğü takdirde, her zaman yeniden bilirkişi incelemesine başvurabileceği gibi, ek açıklamalarda bulunması amacıyla bilirkişiyi görevlendirebilir (bkz. ve karş. HMK m.281/2; CMK m.67/5).
Bilirkişinin kendisine yöneltilen soruları eksik veya hatalı cevaplaması hâlinde ek rapor alınması, onun performansının değerlendirilmesine olumsuz şekilde yansıyacaktır.
Ancak aynı bilirkişiden ek rapor alınması, bir sonraki alt başlıkta ele aldığımız yeniden bilirkişi incelemesine başvurulmasından ayrı bir konudur.
İkisi arasındaki temel fark açıktır. Ek rapor istenmesindeki yegâne amaç, bilirkişi raporundaki bazı eksikliklerin tamamlanması veya belirsiz birtakım hususların, örneğin teknik birtakım açıklamaların açığa kavuşturulmasından ibarettir. Bkz. Toraman, Bilirkişi İncelemesi, s.617 vd.; Bettex, s.181..
Ek açıklama veya rapor, hâlihazırda görevlendirilmiş bilirkişi tarafından sunulur. Yani, bir başka bilirkişiden ek açıklama alınması, ek rapor değil, ikinci kez bilirkişi incelemesine başvurulması anlamına gelir.
Ek rapor sunmakla görevlendirilen bilirkişinin dikkat etmesi gereken husus; ek raporun alınma gerekçesi çerçevesinde soruna çözüm üretecek mahiyette ve tekrar ek rapor alınmasına mahal verilmeyecek nitelikte rapor düzenlemektir (Rehber İlke ve Standartlar m.30).
Bilirkişiden ek rapor alınmasına, kural olarak, rapordaki bazı eksikliklerin tamamlanması veya belirsiz bazı hususların açıklığa kavuşturulması amacıyla başvurulur.
Tamamlayıcı yahut belirsizliği giderici türdeki açıklamaların yazılı şekilde sunulması şart değildir. Bilirkişiyi görevlendiren mercii, bu ek açıklamaları, sözlü olarak da (örneğin bilirkişiyi duruşmaya davet etmek suretiyle) alabilir.
b. Yeni Bilirkişi İncelemesine Başvurulması
Bilirkişi raporundaki eksiklikler, ek rapor veya açıklamayla giderilemeyecekse, rapor hükme esas almaya tamamen elverişsizse, bilirkişiyi görevlendiren mercii yeniden bilirkişi incelemesine başvurabilir.
Bu konuda HMK m.281/3, mahkemenin gerçeğin ortaya çıkması için gerekli gördüğü takdirde, yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla tekrar inceleme yaptırabileceğini düzenlemektedir. CMK m.67/5 hükmü ise, konuyu daha üstü kapalı şekilde, ilgililerin yeni bilirkişi incelemesi yapılmasını talep edebilecekleri şeklinde ele almıştır. 241
Bilirkişiyi görevlendiren merciin yeni bir bilirkişi incelemesine başvurabilmesi için, ilgililerin rapora itiraz etmiş olmaları şart değildir.
Gerek hukuk gerek ceza yargısı bakımından, özellikle şu hâllerde, yeni bilirkişi incelemesine başvurulabilir. Bunun için, ilgililerin rapora itiraz etmiş olup olmadıkları tek başına önemli olmayıp, takdir yetkisi, bilirkişiyi görevlendiren mercidedir Bkz. Toraman, Bilirkişi İncelemesi, s.619 vd. .
Mevcut rapordaki eksikliklerin, ek rapor veya görüş almakla giderilemeyecek olması: Açık, görünür, basit hatalarda, yeniden bilirkişi incelemesine başvurmaya gerek yoktur. Aynı yönde Bettex, s.186. .
Raporun özel ve teknik bilgi bakımından yetersiz olması: Böyle bir durum varken, bilirkişiyi görevlendiren merci, kendisi o konunun uzmanıymış gibi bu eksikliği tamamlayamaz. Bu, ilgililerin ispat hakkını da ihlal eder. Bkz. Umar, s.785; Toraman, Bilirkişi İncelemesi, s.620 vd.; Bettex, s.189. .
Bilirkişi raporunun hâkimde, yeter derece bir kanaati uyandırmaması: Burada kastedilen, tüm deliller bakımından söz konusu olduğu gibi, bilirkişi raporunun ikna edici nitelikten yoksun olmasıdır.
Asıl rapor ile ek rapor arasında veya alınan iki farklı bilirkişi raporu arasında bir çelişkinin varlığı veya doğrudan farklı sonuçlara ulaşılması: Böyle bir durumda, bu ikisi arasındaki çelişki giderilmelidir. “…aynı bilirkişinin kök raporu ile ek raporunda farklı sonuçlara ulaşacak şekilde görüş bildirmesi ve mahkemece bu çelişki gözetilerek yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılması gerekirken bilirkişi ek raporunun hükme esas alınması doğru görülmemiştir.” 19. HD, 29.4.2010, 7517/5246 (Prof. Dr. Bâki Kuru Arşivi). Ayrıca bkz. 15. HD, 15.12.2011, 1669/7567 (LegalBank)..
Çelişkinin giderilmesi amacıyla yeniden bilirkişi incelemesine başvurulması, uygulamada sıklıkla karşılaşılan bir husustur. Böyle bir durumda bilirkişinin yapması gereken, önceki raporları değerlendirmek, o raporların doğru veya yanlış olduğu hakkında bir görüş sunmak değildir. Bilirkişi, bu ihtimalde de yeniden bir rapor kaleme alacaktır. Bununla birlikte, eşyanın tabiatı gereği, önünde birbiri ile çelişen iki rapor bulunmaktadır. Bilirkişi, önceki raporlarda dile getirilen hususların bir kısmına katılabilir, bir kısmına katılmayabilir. Buna karşılık bilirkişinin, önceki raporlarda ulaşılan sonuçlara hangi sebeple katılmadığını ifade etmesinde bir sorun yoktur. Nitekim Rehber İlke ve Standartlar m.29 hükmü, bu ihtimali dikkate almaktadır. Buna göre:
Bilirkişi, dosyada daha önce alınan bilirkişi raporları arasındaki çelişkinin giderilmesi için yeniden rapor düzenlemek üzere görevlendirilmiş olabilir. Bu durumlarda, birbiriyle çelişen raporlardaki tespit ve değerlendirmelerden hangilerine katıldığını veya farklı bir görüş ve değerlendirme sunacak ise bunun nedenlerini tartışıp gerekçelendirerek raporunu düzenlemelidir.
Raporda hiçbir şekilde oy çokluğunun sağlanamaması “…Bilirkişilerden bir tanesi diğer bilirkişi tarafından düzenlenen raporda yazılan görüşlere itibar etmeyerek ayrı rapor düzenlemiş; bir diğeri de iki rapor arasındaki farklılığa nazaran dört kalem alacak hakkında diğer rapordaki görüşe iştirak ettiğini bildirmiştir. Raporlarda bütün alacak kalemleri hakkında ittifak bulunmadığından, taraflar bu rapora da itiraz etmişlerdir. Bu durumda mahkemece yeniden oluşturulacak uzman bilirkişi kurulundan… yeni bir rapor alınarak varılacak uygun sonuca göre bir karar oluşturulmalıdır.” 19. HD, 21.6.2007, 2158/6480 (Uyar, Talih, İcra ve İflâs Kanunu Şerhi, C. X, Ankara: Feryal, s.16454). Ayrıca bkz. Bettex, s.189. .
Raporun gerekçesiz ve belirsiz olması.
IV. Bilirkişi Raporunun Hükme Esas Alınması
Bilirkişiyi görevlendiren merci, bilirkişi raporunu diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir (HMK m.282). Yani, bilirkişiyi görevlendiren merci, bilirkişinin oy ve görüşü ile bağlı değildir. Nitekim, delillerin serbestçe değerlendirilmesi ilkesinin söz konusu olduğu hâller bakımından hâkim delilleri, bir arada, serbestçe değerlendirir ve hükmünü kurar.
Buna karşılık, ispat araç ve yöntemleri tutarlılık arz ederse, bunlar keyfi olarak reddedilemez. Bu noktalar, bilirkişi incelemesi bakımından aynen geçerlidir. Toraman, Bilirkişi İncelemesi, s.633 vd. . Ancak bu durum, bilirkişiyi görevlendiren merciin, bilirkişinin oy ve görüşünü kayıtsız şartsız kabul edeceği anlamına gelmemektedir. Bkz. Leclerc, no.200, s.162 vd. Ayrıca bkz. Bettex, s.116; Bovey, s.110. Redon, no. 602, s.75..
Bilirkişi görüşünün serbestçe değerlendirilmesinden anlaşılması gereken şey, tek başına bilirkişinin sunduğu teknik bilginin değerlendirilmesi değildir. Bununla kastedilen, bilirkişiyi görevlendiren merciin, bilirkişinin teknik tespitleriyle bağlı olduğu kesinlikle değildir. Burada yapılan yahut yapılması gereken şey, bizzat bilirkişinin niteliği ile onun maddi meseleyi tespit ve değerlendirme usullerinin, mevcut bir standardı karşılayıp karşılamadığının değerlendirilmesidir.
Bilirkişiyi görevlendiren merciin, özel ve teknik konunun uzmanı olmaması, onun bilirkişinin teknik tespitleriyle bağlı olduğu anlamına gelmez.
Kaldı ki, hâkimin veya Cumhuriyet savcısının kendisine sunulan görüş sonucu, o özel ve teknik bilgi konusundaki eksikliğini gidermesi ve kendisine sunulan bu bilginin aksine karar verebilmesini savunmak, basit bazı meseleler bir tarafa bırakılacak olursa, çok da gerçekçi olmayacaktır. Aksi yöndeki teorik görüşlerin pratikte karşılığı yoktur.
Burada önemli olan, hâkimin güvenilir bir bilgiye dayanarak karar vermesidir. O hâlde bilirkişi incelemesi konusunda, hâkimi bir ölçüde bağlayan tek şey, aslında bilirkişinin oy ve görüşünün güvenilir olmasıdır. Kısaca, burada bilirkişinin oy ve görüşünün değerlendirilmesi, somut olarak;
Bilgiyi sunan bilirkişinin ve Bilirkişi tarafından sunulan raporun güvenilirliğinin değerlendirilmesi anlamına gelir. 47 Toraman, Bilirkişi İncelemesi, s.643 vd.; Dalbignat-Deharo, no. 421, s.323 vd.; Bovey, s.113; Jeuland, s.164. .
Bu itibarla, bilirkişiyi görevlendiren merci, onun oy ve görüşünü değerlendirirken, esas itibariyle, bu oy ve görüşün, aşağıdaki ölçütleri karşılayıp karşılamadığını dikkate alacaktır:
Birinci Ölçüt: Bilirkişinin uzmanlık bilgisini taşıyıp taşımadığı.
Bilirkişinin listeye kayıtlı olması, uzmanlık bilgisi konusunda bilirkişiye bir meşruiyet sağlamaktadır. Bu meşruiyeti sağlayan şey tek başına bilirkişinin listeye kayıtlı olması değil, onun re’sen veya talep üzerine değerlendiriliyor oluşu ve buna rağmen listede kalmayı sürdürmesidir. 6754 sayılı Kanunun getirdiği sistem ile amaçlanan hususlardan biri budur.
Ancak bir üst paragrafta dile getirdiğimiz husus hiç şüphe yok ki tek başına yeterli değildir. Bilirkişinin uzmanlık bilgisini taşıyıp taşımadığı aynı zamanda, bilirkişinin sunduğu raporun içeriğinin tartışılmasıyla, diğer taraftan, ona duruşmada veya keşif icrasında yöneltilecek sorularla (hâkim, Cumhuriyet savcısı ve sair ilgililer tarafından) anlaşılabilecek bir husustur.
İkinci Ölçüt: Bilirkişi Raporunun Biçimsel Özellikleri (Bilirkişi Raporunun Şekli).
Yukarıda raporun şekli bakımdan taşıması gereken asgarî özellikler üzerinde durduk. Hâkim, raporun anlaşılabilirliğini ve uyuşmazlık konusu ile ilgisi olmayan, kısaca gereksiz birtakım ayrıntıları barındırmamasını, taraflarca itiraz edilsin edilmesin incelemelidir. Bkz. Yılmaz, Uygulamada Bilirkişilik, s.28. .
Ancak, esas olan oy ve görüşün içeriğidir. İsviçre Federal Mahkemesi, tıbbi bilirkişilik özelinde, raporun şeklinden ziyade içeriği. Öte yandan hâkim veya Cumhuriyet savcısı, bilirkişiye sorulan tüm soruların yanıtlanıp yanıtlanmadığını da kontrol etmekle yükümlü olup değerlendirmesini de buna göre oluşturacaktır. 50 9C_603/2009 cons. 3.1 (Bkz.Guyaz, s.141 dn.96). nin önemli olduğuna işaret etmektedir. Bkz. ATF 9C_359/2009 cons. 4.2. Ayrıca bkz. ATF .
Üçüncü Ölçüt: Bilirkişi Görüşünün İçeriği.
Bilirkişinin oy ve görüşü, akıl kurallarına dayanmalı, mantıklı olmalı ve nihayet ikna edici olmalıdır.
Bilirkişiyi görevlendiren merci tarafından yapılması gereken şey, genel olarak mantık kuralları ve kendi tecrübesi karşısında, bilirkişinin vardığı sonuç ile sunduğu gerekçeler arasında, mantıksal ilişkiyi aramak; bilirkişinin tespit ve değerlendirmelerinde, akıl ve mantık kurallarına uyulup uyulmadığını belirlemektir. Bkz. Yılmaz, Uygulamada Bilirkişilik, s.28. . Burada göz önünde bulundurması gereken hususlar, bilirkişi tarafından hangi yöntemlerin uygulandığı, bu yöntemlerin, daha önce test edilip edilmediği, bu yöntemlerin yeterince tartışılıp, tartışılmadığı ve genel kabul görüp görmediğidir. Bkz. ve karş. Yılmaz, Uygulamada Bilirkişilik, s.28; Postacıoğlu, İlhan E., Medenî Usul Hukuku Dersleri, 6. Basım, İstanbul 1975, s.655; Toraman, Bilirkişi İncelemesi, s.646 vd. . Özellikle Bkz. Leclerc, no. 474, s.376, 378; Ferrand, no. 420, s.108, 109. :
Bilirkişi raporunun hükme esas alınmaması durumunda, bunun gerekçesinin açık şekilde gösterilmesi gerekir.
Bilirkişi raporunun, ilgili uzmanlık dalında sunulan diğer raporlar seviyesinde olması veya bilimsel referanslara uygun olması,
Bilirkişinin kullandığı yöntem ve incelemelerin şüpheli olmaması ve hatalar barındırmaması,
Bilirkişi raporunun gerçekçi veya somut meseleye uygun olması,
Bilirkişi raporunun kendi içinde bir çelişki barındırmaması.
Dördüncü Ölçüt: İnceleme sırasında temel yargısal haklara uygun davranılmış ve raporun taraflarca tartışılmasına imkân tanınmış olması. Özellikle hukukî dinlenilme hakkının gereği, bilirkişi incelemesi sırasında da gözetilmiş olmalıdır.
Taraflara bilirkişi incelemesi sırasında hazır bulunma imkânı tanınmamışsa, bilirkişi, taraflardan biri yahut vekiliyle, diğer tarafın yokluğunda görüşmüşse, bu hak ihlâl edilmiş demektir. Toraman, Bilirkişi İncelemesi, s.647.245
Bilirkişi raporunun tartışılmış olması gereğinden anlaşılması gereken, bu raporu sadece bilirkişiyi görevlendiren merciin değerlendirmesi değil, taraflarca da tartışılması, soru yöneltme imkânlarının etkin şekilde kullandırılması, taraflarca sunulan diğer ispat araçlarının da dikkate alınmasıdır.
Bilirkişinin oy ve görüşünün, kısmen veya tamamen uygun ve yerinde bulunması hâlinde, bu kabulün gerekçesine verilen kararda işaret edilmelidir.
Bu gerekçe hazırlanırken, bilirkişi raporunda yer alan ve doğrudan maddi meseleye işaret eden gerekçelerden de yararlanılabilir.
Ancak gerekçe, özellikle taraflardan birinin söz konusu rapora itiraz etmiş olması hâlinde özel bir anlam ifade etmektedir. Çünkü, itirazda bulunulmuş olmasına rağmen, ilgili merci tarafından raporun kabulünü haklı ve yerinde gösteren hususlar gösterilmediği müddetçe, düzgün bir gerekçelendirmeden bahsedilemez, Toraman, Bilirkişi İncelemesi, s.649. .
Bilirkişi raporunun kabul edilmemesi hâlinde ise, bunun gerekçesinin açık ve somut şekilde gösterilmesi gerekmektedir (Bakınız: HMK m.27 ve 297). Burada esas olan keyfi bir değerlendirmenin önüne geçmektir. Hâkim farazi birtakım gerekçelerle yahut söz konusu rapor haricinde taraflarca tartışılmamış değerlendirmelere dayanarak, raporu hükmüne esas almaktan kaçınamaz.
Nitekim bkz. 11. HD, 3.5.2001, 1556/38771 (AB FMRHD, 2002/3, s.180 vd.). Ayrıca bkz. Closset-Marchal, Gilberte, “Considérations générales sur l’expertise”, L’expertise(dir.: J. Gillardin/ P. Jadoul)Bruxelles1994, s.7 – 23, s.17. .
Son olarak bahsedilen değerlendirme ölçütlerinin ve gerekçe gösterme zorunluluğunun gereği yerine getirildiği ölçüde, bilirkişiyi görevlendiren merci, raporda uygun ve doğru gördüğü kısımları alabilir; varılan tespit veya sonuçlardan bir kısmını kabul edip, diğerlerini reddedebilir. Bkz. Toraman, Bilirkişi İncelemesi, s.649 vd. .
Aynı çerçevede bilirkişinin ulaştığı sonuçlarda bazı belirsizliklerin bulunması, mahkemenin takdir yetkisi çerçevesinde, bilirkişi raporunu yorumlamasına ve hükmüne esas almasına engel değildir. Bkz. Fransız Hukuku bakımından Cass. Civ. 1re, 20.2.1968, JCP 1968, II, 15495. Yine hâkimin sonuçlardan bir kısmını kabul edip gerisini reddetmesinin mümkün olduğu konusunda bzk. Cass. Civ. 3e, 12.6.1969, Bull. civ., III, no 466; Cass. com. 13.4.1972, Bull. Civ., IV, no 103 (zikreden Redon, no. 595, s. 75). İsviçre hukuku bakımından ATF 18.6.2010, 6B.149/2010. (www.swisslex.com). .
Mahkeme bilirkişinin vardığı sonuçların yalnızca bir kısmını ikna edici bularak, görüşün bu kısmını, ayrıca sunulmuş bulunan bir diğer ispat aracı, örneğin keşif icrası sonucunda elde edilen bulgulara veya karinelere dayandırması , hatta bir uzman görüşü (HMK m.293; CMK m.66/5) ile birlikte hükmüne esas alması, gerekçesini göstermesi kaydıyla, pekâlâ mümkündür.
Bkz. Cass. Com., 16.12.1953, Bull. Civ., III, no 387; Cass. soc., 28.10.1955, Bull. Civ., IV, no 775 (zikreden Redon, no. 605, s.75). .
Ancak, önemle belirtelim ki, bilirkişiyi görevlendiren mercii, kendisini bilirkişinin yerine koyarak, o konunun uzmanı gibi hareket edemez. Bu, keyfilik anlamına gelir. Çünkü beş, on veya yirmi yıllık mühendislik bilgisi veya tıbbi bir tecrübe, tek bir görüşte hâkimi o konunun uzmanı yapmaz. Bu durum özellikle Yargıtay kararlarında, hâkimin bilirkişi yerine geçemeyecek olması biçiminde ifade bulmaktadır.
Nitekim buna işaret eden bir İsviçre Federal Mahkemesi kararı için bkz. ATF 4A_48/2010. Fransız hukuku bakımından aynı yönde bkz. Cass. Civ. 2e, 29.10.1980, Gaz. Pal., 1981, 1, pan. 3. .
Yargıtay kararlarında yer verilen bir diğer formül, bilirkişi raporları arasındaki çelişkinin giderilmesi gereğidir. Bu, özellikle, ilk derece mahkemesinde, iki veya daha fazla bilirkişi incelemesine başvurulmuş olması ve mahkemenin bilirkişi raporlarından birini hükmüne esas alması hâlinde kendisini göstermektedir.
Yargıtay kararlarına egemen olan anlayış, bilirkişi raporları arasında bir çelişki varsa, bu çelişkinin giderilmesine yönelik son bir bilirkişi incelemesinin yaptırılması gerektiği yönündedir.
Örneğin “…konu teknik bilgiyi gerektirmektedir. Bu sebeple bu teknik bilgiye sahip tarafsız bilirkişi eliyle konu incelenmeli ve denetime açık rapor hâlinde dosyaya sunulmalıdır… Mahkeme hâkiminin, böyle bir konuda teknik bilirkişi yerine geçerek konuyu irdelemesi ve sonuca varması olanaklı olmadığı gibi, böyle bir inceleme tarafların irdelemesine ve denetime de açık olmayacaktır” HGK, 5.10.2011, 19-481/595 (LegalBank). .
Örneğin “…Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 286.maddesine göre hâkim bilirkişi raporuyla bağlı olmayıp, verilen rapor hüküm kurmaya elverişli değil ise mahkemece yapılacak iş ya HUMK 283 maddesi uyarına aynı bilirkişiden ek rapor almak ya da HUMK. 284 maddesi uyarınca yeniden inceleme yaptırmaktan ibarettir… Mahkemece, davacının davalı banka lehine tesis edilen ipoteklerden dolayı sorumlu olduğu miktarın tespiti için çeşitli tarihlerde bilirkişi incelemeleri yaptırılıp son rapora göre hüküm kurulmuştur. Oysaki, daha önce alınan raporlar ile son rapor arasında çelişki olduğu görülmüştür. Bu durumda mahkemece raporlar arasındaki çelişkiyi gidermek için konusunda uzman bilirkişi veya bilirkişi kurulundan rapor alınarak tüm deliller birlikte değerlendirilmek sureti ile uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmemiştir…” HGK, 3.2.2010, 19-27/50 (İBD, 2010/84, 6, s.3782 – 3783).